Hayatımın dönüm yılı…

Aylık Bülten

Güncel çalışmalarımdan, yayınladığım yazı ve videolardan en hızlı şekilde haberdar olmak için, aylık bültenime üye olun.

    “Hiçbir şeyi riske atmamak, aslında herşeyi riske atmaktır.” – Albert Einstein

    Bildiğiniz gibi, bir yıl kadar önce, yüksek gelirli işimi bırakmış ve hayatımı dönüştürme yolunda, ilk somut adımımı atmıştım. Bu kararı, kalbimin sesini dinleyerek vermiştim. Ancak, rasyonel çalışan zihnim, bu durumdan hiç de memnun değildi.  Biliyordum ki, zihnimi de ikna etmedikçe, seçtiğim bu yolda rahatlıkla ilerleyemeyecektim. Çünkü zihnim, attığım her adımda beni durdurmak için elinden geleni ardına koymayacak ve kim bilir belki de başarılı olacaktı.

    Dolayısıyla, daha yolun en başındayken onunla bir anlaşma yapmaya karar verdim. Ondan bana bir yıl vermesini istedim. Bu bir yıl sonunda, eğer hala daha başladığım yerde isem, onun dediğine gelecek ve eski işime geri dönecektim. Yok eğer, kendime tam da istediğim gibi yeni bir hayat yaratabilirsem, o benim yoluma gelecekti:)

    Eylül sonu itibariyle, o bir yıl doldu. Ve şimdi oturup, geçen zamanın muhasebesini yapma vakti geldi.  İşte son bir yılda olup bitenler ve bendeki etkileri:

    1. Eğitimler:

    Bilinmez bir yola ilk adımımı atmıştım. Amacım, beni gerçekten mutlu ve tatmin eden bir hayat yaratmaktı. İyi ama, ikinci adımımı nereye doğru atacaktım ve nasıl ilerleyecektim? O güne kadar okuduklarımdan, bunun cevabının, sadece ve sadece bende olduğunu biliyordum. Evinizde çok değerli bir hazineniz olsa, ama siz onun yerini bilmeseniz, hazinenin size bir faydası olur mu? Olmaz elbette ki. Benim de durumum buydu. Bana ancak, daha önce bu yoldan geçen birileri yardımcı olabilirdi…

    Bir gece televizyonda, Saba Tümer’in programında, bir konuğun konuşmaları çok dikkatimi çekti. Konuşmaları o kadar bilgelikle doluydu ki, bu sözler ancak yaşını başını almış birinden çıkabilirdi. Ancak tam tersine, bu sözlerin sahibi son derece genç birine, Metin Hara’ya aitti. Etkilenmemek mümkün değildi.

    Söylediği her şey, içimde “evet” ile karşılanıyordu. Programı pür dikkat seyrettikten sonra, hemen internette kendisini araştırdım ve düzenlediği eğitimlerden ilkine kayıt yaptırdım. İlk defa bu tarz bir eğitime katılıyordum. Zihnim karmakarışıktı. Öğrendiğim yeni şeyler karşısında “Ne işim var benim burada” dediğim de oldu, “iyi ki gelmişim” dediğim de…

    Şurası kesin ki, eğitimin sonunda, ben de yepyeni ufuklar açıldı. Öncesinde, aradığım cevapların gerçekten var olup olmadığına bile kuşku ile bakarken, sonrasında bu cevapları bulmak için can atıyordum.

    Metin’in etrafa yaydığı enerji, o kadar temiz ve o kadar pozitif ki, insanda alışkanlık yapıyor:) İlk eğitimin coşkusu ve bende yarattığı bilinç değişiminin verdiği hız ile, Metin’in ikinci eğitimine de katıldım. İyi ki de katılmışım, iyi ki de yolum onunla ve orada tanıştığım sevgili dostlarımla kesişmiş…

    2. Terapiler:

    İnsan, kendi içinde bir şeylerin tam da yerine oturmadığını bir şekilde bilir. Bilir ama, onu nasıl yerine oturtacağını bir türlü bilemez. İşte o zaman tek ihtiyacımız olan şey, yardım istemektir. Ama nedense, psikolojik destek alma fikrine pek çoğumuz sıcak bakmayız. En azından ben öyle düşünüyordum. Dolayısıyla, alternatif terapiler daha çok dikkatimi çekiyordu.

    Bir arkadaşım “nefes terapisi”ne gitmiş ve bizlere de tavsiye etmişti. Ben de, başka bir yerde deneme seansına katılmış ve bana pek uygun olmadığına karar vermiştim. O zamandan beri aradan 6 ay geçmişti. Bir akşam, arkadaşlarımla beraber, Bağdat Caddesinde bir kafede oturup sohbet ediyorduk. Nefes terapisini tavsiye eden arkadaşım da oradaydı. Bana gittiği kişiyi anlatıyor ve bir de onu denememi öneriyordu. Ne yalan söyleyeyim, deneme seansının yarattığı önyargı sebebiyle, ona pek kulak vermiyor ve söylediklerini geçiştiriyordum.

    Eşzamanlılığın Böylesi!

    Tam da o esnada, cep telefonuma bir mesaj geldi. Mesajda bir isim ve telefon numarası vardı. Mesajı gönderen arkadaşımın o akşam beraber olduğu arkadaşı da nefes terapisine gitmiş ve gittiği kişiyi ona çok tavsiye etmiş. Ne hikmetse, o da bu bilgiyi hemen benimle paylaşmak istemiş. Gelen mesajı, yanımdaki arkadaşıma gösterdiğimde “E zaten, ben de sana aynı kişiden bahsediyorum” demez mi! İşte o an kafamda bir ışık çaktı ve herhalde evren insanı işte böyle dürtüyor dedim içimden:) Tüm bu olanlardan sonra, nefes terapisine bir şans daha vermek, artık kaçınılmazdı…

    Aldığım bireysel nefes terapileri, bende o güne kadar bilmediğim çok önemli farkındalıklar yarattı. O kadar etkilenmiştim ki, nefesle daha derin çalışmak istedim ve konaklamalı nefes seminerine katıldım. O seminere katılan kime sorarsanız sorun, bu deneyimin hayatlarında fark yaratan çok önemli bir hafta olduğunu söyleyeceklerdir. Benim de öyle oldu. Arka arkaya yapılan nefes seansları, çeşitli farkındalık çalışmaları ve hayatın günlük koşuşturmasından uzak, güvenli ve son derece neşeli bir ortamda, kendinin keşfetmenin yarattığı karmaşık duygular.

    Aynı ortamı paylaşıyor olsanız da, o seminere katılan herkes aslında kendi akışındadır. Herkesin yaşadığı deneyim kendine has ve özeldir. Benim deneyimimde ise ilk dört gün müthiş rahatsız geçti. Zihnimde adeta 3. dünya savaşı çıktı:) Tüm korkularım depreşti. Bu rahatsızlığı sadece zihinsel olarak değil, fiziksel olarak da, ağrılar ve çeşitli fonksiyon bozuklukları şeklinde yaşıyordum. Nihayet, dördüncü günün sonunda, kendimi gerçekten hafiflemiş ve rahatlamış hissettim. Bu yaşadığım, uzun yıllardır sırtımda taşıdığım duygusal yükleri bırakmanın verdiği özgürlük duygusundan başka bir şey değildi…

    3. Meditasyonlar:

    Nefes seminerinden bir ay kadar sonra, 2500 yıllık bir öğreti olan Vipassana meditasyon kampına katıldım. Bu program, tam bir sessizlik içinde 10 gün süren yoğun meditasyon çalışmasını içeriyordu. Konaklamalı yapılan bu eğitimde, otelde kaldık ama otel hizmeti yoktu. Odamızı tanımadığımız kişilerle paylaştık ve birbirimizle hiç konuşmadan sessizce anlaştık. Yanımızda, sadece kıyafetlerimiz vardı. Onun dışında, kitap, defter, telefon, bilgisayar, vs. yasaktı. Çok erken kalkılıyor, çok az yemek yeniyor, bol bol meditasyon yapılıyor ve erkenden yatılıyordu. Meditasyon deyince, aklınıza ruhani bir şeyler gelmesin. Tam tersine, Vipassana meditasyonu tamamen zihinde ustalaşmaya yönelik bir çalışmadır.

    Tüm dünyadan soyutlanmış bir 10 gün geçirdim. Hiç unutmuyorum, bir gün merdivenlerden çıkıyordum ve o an müthiş bir şey oldu. Kendimi bildim bileli, zihnimde bır bır bır konuşup duran ses susmuştu! O an çok acayip ve çok güzeldi…

    Vipassana, hayatımda yaşadığım en ilginç deneyimlerden biri olarak yerini aldı.

    4. Blog Yazıları:

    Bu kısmını hepiniz biliyorsunuz aslında. Beni yazılarımla tanıyorsunuz. Ama itiraf etmek gerekirse, Türkçe derslerindeki mecburi kompozisyonlar dışında, hayatım boyunca ne yazı yazdım ne günlük tuttum. Bırakın günlüğü, derslerde not bile tutmadım. Öyle ki, üniversitede ders notlarını aldığım arkadaşın yazılarını, kendi yazım zannedecek kadar yazmaya uzak kaldım:)

    Dolayısıyla, duygularımı yazıyla ifade etmek benim için çok yeni ve beni konfor alanımdan tamamen çıkaran bir eylem. Evet biraz zorlayıcı ama geri dönüşü müthiş verimli. Çünkü paylaşmak çok güzel ve mucizevi bir şey. Ben burada, masamda bir şeyler yazıyorum ve bende bir şeyler değişiyor. Yazmadan önceki ben ile yazdıktan sonraki ben artık aynı değil. Siz ise, yazdıklarımı orada bir yerlerde okuyorsunuz ve sizde de bir şeyler değişiyor. Bunları okumadan önceki siz ile okuduktan sonraki siz artık aynı değil. Bu mucize değil de nedir peki?

    Bazılarınız, yazılarımın sizde hissettirdiklerini benimle paylaşıyor. Sizden gelen bu mailleri okuduğumda, o kadar çok duygulanıyorum ki… İçimi kaplayan o duygunun tarifi yok, hiçbir dilde ona karşılık gelebilecek bir kelime yok…

    5. Yeni bir Kariyer:

    İşten ayrılma, eğitim, seminer, vipassana derken 2010 yılı bitti. Yeni bir yıla girerken, mail kutuma düşen bir mesaj, bana yepyeni bir kariyerin kapısını araladı. Bu mailde, Temmuz ve Ekim aylarında düzenlenecek olan Nefes Koçluğu eğitimlerinden bahsediyordu. O zamana kadar deneyimlediğim bireysel nefes seanslarım ve nefes semineri çok güzel geçmişti. Ama kendimi nefes koçu olarak hiç hayal etmemiştim. Hayat amacım olarak, kendimin ve başkalarının farkındalığına hizmet etmek için, içimde güçlü bir dürtü hissediyordum. Ve Nefes Koçluğu aslında bu amacıma çok uygun bir araçtı. Ama yine de zihin, yeni fikirlere karşı çok temkinli davranıyor. O, her zaman en iyi bildiği yerde, en güvenli alanda kalmak istiyor. Bu şekilde bizi tehlikelerden koruduğunu zannediyor. Ancak gelişmek ve ilerlemek için kendimize ördüğümüz bu kabuğu kırmamız ve konfor alanımızın dışına çıkmamız şart…

    Nefes seminerine beraber katıldığım arkadaşım bana dedi ki, “Gel bu eğitime koç olmak için değil, kendimiz için katılalım. İlla da nefes koçu olmak zorunda değiliz ki. Hoşumuza giderse koçluk da yaparız elbette. Ama yapmasak bile, nefesle daha derin çalışarak, kendimiz için iyi bir şeyler yapmış oluruz.” Bu motivasyonla, zihnimin yarattığı sanal engelleri aştım ve eğitime kaydımı yaptırdım. Temmuz ayına kadar, her ay düzenli bir araya geldiğimiz nefes koçu adaylarıyla pek çok şey paylaştık. Artık “Nefes Ailesi”nin bir üyesiydim ve bu ailenin bir parçası olmak bana büyük bir mutluluk getirmişti.

    Temmuz ayında yapılan koçluk  eğitminde, nefes tekniğini tüm detaylarıyla öğrendik ve sürekli uygulayarak pratiğimizi geliştirdik. Artık nefes seansında uygulayıcı konumundaydım. Nefes seansının diğer tarafında olmak, gerçekten de benim için yeni bir deneyimdi. Bende yarattığı en önemli etki, içimde birlik ve şefkat duygusunu uyandırmasıydı. Nefes seansı yaptığım kişilere karşı o kadar şefkat hissediyordum ki. Gözüme bir bebek kadar saf görünüyorlardı…  Ben daha önce insanları böyle görmüyordum. Hani pek çok spiritüel kitapta, “hepimiz biriz” diye yazar ya.. Bunun ne anlama geldiğini nefes koçluğuyla beraber farketmeye başladım.

    6. Yeni bir Ev:

    Beş yıldır oturduğum evimden taşınmak istediğimi zaten uzun bir süredir söylüyordum. Ama bu konuda somut hiçbir adım atmamıştım. Koçluk eğitimi dönüşü eve geldiğimde, ev adeta bana battı. Artık orada yaşamam neredeyse imkansızdı. Tuhaf ama çok net bir duyguydu. Acilen taşınmam gerektiğini hissediyordum. O kadar hızlı harekete geçtim ki, 2 hafta sonunda yeni evime tamamen yerleşmiştim bile:)

    Koçluk eğitiminde çektiğim melek kartlarından birinde, evimi feng shui’ye göre düzenlemem gerektiği yazıyordu. Offf dedim, ne kadar zor bişey çıktı. Ben şimdi feng shui’yi nereden bulup, öğrenip evime uygulayacağım. Kaldı ki, o zaman oturduğum evim için en ufak bir adım atmak bile içimden gelmiyordu.

    Sonra çok tuhaf bir şey oldu. Taşınma esnasında, kitaplarımı kolilerken, kitaplarımın arasından “Başarı ve Mutluluk için Feng Shui” diye bir kitap çıktı. İnanın, bu kitabı ne zaman aldığımı hatırlamıyorum. O zamana kadar böyle bir kitaba sahip olduğumun farkında bile değildim. Taşınma telaşını bir tarafa bırakıp, kitabı okumaya başladım. Sonra hemen googhle earth’ü açtım ve yeni taşınacağım evin Feng Shui açısından bana uygun olup olmadığına baktım. Yuppi! Bu ev tam da benim oturmam gereken yöne bakıyor ve odalarının konumu tam da olması gerektiği yerde:) İstesem daha iyisini bulamazmışım! İşte arkadaşlar, evren böyle çalışıyor. İçinizden gelen güçlü dürtüleri sorgulamadan izlediğinizde, karşılığında size müthiş hediyeler sunuyor.

    Daha önceki evlerime, gelenim gidenim pek olmazdı. Dolayısıyla bu eve taşınırken içimden bir dilek tuttum. Dedim ki; İnşallah bu yeni evim dostlarımla dolup taşar. Nitekim öyle de oldu. Gerçekten de tüm hayatım boyunca evime gelenden çok daha fazla arkadaşım, şu son 2,5 ayda bana gelmiştir:)

    Yeni Ben

    Ve bir yıllık sürem işte böyle doldu. Şimdi dönüp geriye doğru baktığımda, görüyorum ki artık başladığım yerde değilim. Önümde yeni açılımlar var ve ben o yönde ilerlemek için güçlü bir istek duyuyorum.

    Bu süre zarfında, zihnim de epey bir terbiye oldu sayılır. Hayatı kontrol etmenin, nehrin tersine yüzmeye çalışmaktan farksız olduğunu nihayet anladı. Eskisine göre hayatın akışına daha bir güveniyor. Evet, hala daha, arada bir beni dürtüyor ve çeşitli korkuları pompalamaya çalışıyor:) Ama olsun, hayatı yaşamak zaten böyle güzel. O korkular değil mi, bir şeylerin üzerine gitmemiz için bizi yönlendiren ve üstesinden geldiğimizde tadına doyum olmayan…

    Belirsizliğin Hikmeti

    Eveeet, artık hayatımın son bir yılını okudunuz ve neler yaptığıma dair pek çok şeyi öğrendiniz. İşte şimdi size o soruyu sorma vakti geldi. Sizce, “aynı amaca ulaşmak isteyen herkesin, illaki bu yollardan geçmesi mi gerekiyor?”

    Bu soruyu, bir yıl önceki bana sorsaydınız, birebir aynı şeyler olmasa bile, insanın kendi yapısına uygun bir şeyleri, muhakkak yapması gerektiğini söyleyecektim. Ki zaten, böyle düşündüğüm için tüm bunları yaptım.

    Bunca şeyi yapmış olan şimdiki ben ise, biraz daha farklı düşünüyor. Hani yazının en başında, evdeki hazine örneğini vermiştim ya. Esasen yukarıda yaptığım bu eylemlerin hiçbiri, evimdeki hazineyi bulup bana veremedi. Bu tür eğitimlere, terapilere veya meditasyonlara, size hazineyi vereceklerini zannederek giderseniz, elinizde kocaman bir hayal kırıklığı ile geri dönersiniz. Zaten sizde olan bir şeyi, size nasıl verebilirler ki? Mümkün değil. Onlar ancak, sizde olan hazinenin nerede olduğunu hatırlamanıza yardımcı olabilirler, o kadar.

    Asıl kilit soru şimdi geliyor; “İşimden hiç ayrılmasaydım bile, şimdiki gibi hissedebilir miydim?” Elbette ki, bunun cevabını bilmiyorum. Çünkü o yolu hiç denemedim. Ama şunu biliyorum ki, bugün bulunduğum noktaya beni getirebilecek birden fazla yol vardı. Ama ben, aralarından bunu seçtim ve yaptığım tüm seçimlerle çok şükür ki uyum içindeyim.

    Yazımı bitirirken, geçenlerde okuduğum ve beni çok etkileyen bir cümleyi sizlerle paylaşmak istiyorum; “Belirsizliğin hikmetiyle güvene kavuşacağım.” Şu cümlenin güzelliğine bir bakar mısınız… Bugüne kadar, belirsizlik ile güvenin aynı yerde olabileceğine bile ihtimal vermezken ve belirsizliğin korku dolu olduğunu düşünürken, şimdi ise onun hikmeti olduğuna inanıyorum.  Belki de bu son bir yılın bana verdiği en güzel yaşam hediyesi budur, ne dersiniz?

    Sevgiler!
    Esra

    “Siz var olan şeyleri görür ve şöyle dersiniz: Neden?
    Oysa ben var olmayan şeyleri hayal eder ve derim ki: Neden olmasın?”
     – George Bernard Shaw