Doğadan Rehberlik Almak

Aylık Bülten

Güncel çalışmalarımdan, yayınladığım yazı ve videolardan en hızlı şekilde haberdar olmak için, aylık bültenime üye olun.

    “Tabiat, her yaprağında en derin yazılar olan biricik kitaptır” – Goethe

    Aklınıza bir soru geldiğinde, cevabını bulmak için ne yaparsınız? Eskiden ansiklopedilere bakılır yada bir bilene sorulurdu. Günümüzde ise “google”lamak diye yeni bir kavram hayatımıza girdi. Anahtar kelimeleri girip “enter”a bastığımızda, karşımıza binlerce sonuç çıkıyor. Arama kriterlerini ne kadar daraltırsak, aradığımız cevabı o kadar kolay bulabiliyoruz.

    Diğer yandan, bazı sorular vardır ki, cevabını google’da bile bulamayız. Bunlar, bizim özelimizde sorulardır. Çoğu zaman net bir sorudan ziyade, içimizde büyüyen kocaman bir belirsizlik duygusu şeklinde varlığını gösterir. Biliriz ki, cevabı verebilecek tek bir kişi vardır; “kendimiz”.

    Peki ama “nasıl?”

    Gelmiş geçmiş pek çok bilge kişi, öğretilerinde, aranılan cevapları bulabilmek için “doğaya dönün”  mesajını verir. Doğruluğunu içsel olarak bilsek de, nedense pek azımız bu mesajı dikkate alır.

    Halbuki, Google’da arama yaparken kullandığımız yöntemin aynısını doğada arama yapmak için de kullanabiliriz. Tek fark, Google’daki anahtar kelimelerin yerini burada  duygularımızın almasıdır. Eğer anahtar duyguları doğru belirlersek, doğada nereye bakarsak bakalım, aradığımız cevap bize herhangi bir linkten gelecektir.

    Size kendi hayatımdan bir örnek vereyim. Bir süredir içimde, adını koymadığım bir belirsizlik duygusu vardı. Kelimelere dökülemeyen bir soru gibi. Dolayısıyla nasıl bir cevap aradığımı da bilmiyordum.

    Geçen hafta okula arabayla giderken, Göztepe kavşağı civarında, ön camımda sarı renkli bir örümcek belirdi. Yağmur çiseliyordu ve hızım yaklaşık 100km/saat civarındaydı. Dolayısıyla,  bu sarı örümcek, kaygan cam zeminde ve yüksek hızın yarattığı şiddetli rüzgarda, bir nevi ölüm kalım mücadelesi veriyordu.
    Nedendir bilmem, o anda kendimle örümcek arasında bir empati kurdum. Elbette ki ben bir ölüm kalım mücadelesi vermiyordum. Ancak, bu sarı örümceğin yerinde olsaydım yaşayacağım korku ve belirsizlik duygusu bana çok aşina gelmişti.

    Ön camımdaki bu küçük sarı örümceğin farkına varmamı sağlayan aynı güç, bana sileceklerimi durdurttu ve hızımı düşürmemi sağladı. Bir yandan duraklama yapabileceğim uygun bir yer ararken, diğer yandan onu gözlemlemekten kendimi alamıyordum.

    İçimdeki o belirsiz sorunun cevabı, artık net bir şekilde karşımda duruyordu. Bu sarı örümcek, ihtiyacım olan bilgiyi bizzat uygulamalı şekilde bana öğretiyordu.

    İşte size ön camımdaki sarı örümcekten aldığım yaşam dersi:

    1. İnancını koru:

    Eğer ki bu örümcek yaşama dair inancını korumasaydı ve inatla ön camıma yapışmasaydı, onu fark edemezdim. Cam silecekleri, yağmur damlalarıyla beraber onu da süpürür ve hiçbirimizin ondan haberi olmazdı:)

    Küçücük bir örümceğin inancı bile beni bu kadar etkisi altına alabiliyor ve onun için çalışmamı sağlayabiliyorsa, neden bizlerin inancı da benzer etkiyi yapmasın?
    Demek ki, her ne yapıyorsak yada yapmak istiyorsak inancımızı korumamız şart. Bu inanç öyle büyük bir güç ki, bizim dışımızdaki varlıkları bile etkiliyor ve onların dikkatini çekerek bizim için çalışmalarını sağlıyor.

    2. Hedefini belirle ve bu yolda mevcut kaynaklarını en verimli şekilde kullan:

    Bu örümcek, kaygan zemin ve şiddetli rüzgara karşı dayanabilmek için, bacaklarını mümkün olduğu kadar yanlara doğru açarak hem yüzey temasını artırdı hem de zeminle arasındaki boşluğu azaltarak rüzgarın hızından kendini korumaya çalıştı. Birkaç bacağını ise top gibi yuvarladı ve kendine siper etti. Bu kriz anında dengesini en iyi sağlayacağı pozisyonu bulmak için son derece yavaş ve dikkatli hareket etti. Onun hedefi hayatta kalmaktı ve sahip olduğu tüm kaynağı bacaklarıydı. Bu uzun bacaklar rüzgar karşısında dezavantaj sağlıyor gibi gözükse de, o bu durumu avantaja çevirmeyi bildi.

    Şartlar başka türlü olsaydı ve örümcek hızla yürümeyi hedefleseydi, yine aynı bacakları kullanacaktı. Ama bu sefer farklı bir biçimde. Dolayısıyla, avantaj yada dezavantaj yaratan şey, kaynaklarımız değil, içinde bulunduğumuz şartlara göre onları nasıl kullandığımızdır.

    İşte aynen bu şekilde, hedefe giden yolda, içinde bulunduğumuz şartları belirlemeli ve sahip olduğumuz tüm kaynakları en verimli şekilde nasıl kullanabileceğimizin hesabını yapmalıyız.

    Bu kaynaklar neler olabilir? Örneğin sahip olduğumuz karakter yapısı, bilgi, beceri, diploma, deneyim, yetenek, sosyal çevre, aile, para, maddi varlıklar, iş, ilgi alanları, yaşadığımız yer, vs.

    İçinde bulunduğumuz şartların farkında olmak çok önemli. Ama şunu unutmayın ki, her şey geçicidir. Geçmek bilmez gibi gözüken krizler yada belirsizlik anları bile eninde sonunda geçecektir. Dolayısıyla, kontrolümüz dışındaki kriz ortamında hayatta kalabilmek için, en önce dengemizi korumamız gerekir. Ki bu sayede, şartlar normale döndüğünde harekete geçebilelim.

    3. İçgüdülerini dinle ve hızla harekete geç:

    Bir benzinliğin önünde, duraklama yapabileceğim uygun bir yer gördüm ve durdum. Ben daha durur durmaz örümceğin ne kadar hızlı hareket ettiğini görseydiniz inanamazdınız. İşin ilginç tarafı, koskocaman ön camda, gitmesi gereken yönü bilir gibi, içgüdüsel olarak doğru yöne doğru hareket ediyordu. Örümceği, yan taraftaki toprak alana doğru bırakmayı düşünerek arabadan çıktım. Ben arabadan çıkana kadar örümcek çoktan gözden kaybolmuştu.

    Örümceğin hedefi hayatta kalmaktı. Hayatta kalmak için gitmesi gereken yönü kimse ona söylemedi. Ama o içgüdüsel olarak doğru yönü bildi. Ve şartlar uygun hale geldiğinde, hiç tereddüt etmeden hızla hareket etti.

    Şunu anladım ki, şartlar uygun hale gelir gelmez, hiç vakit kaybetmeden ve olanca gücümüzle, içgüdülerimizin bize söylediği yöne doğru hızla harekete geçmemiz gerekiyor.

    Diğer beş duyumuz gibi, içgüdümüz de nihayetinde bir araçtır. Hedefimize giden yolda bizim şaşmaz pusulamızdır. Ancak belli bir hedefimiz olmadıkça, kuzeyin hangi yönde olduğunu bilmemizin bir anlamı olmaz.

    İçgüdüler bizimle farklı bir dilde konuşur. Kimi zaman, kalbimizi kelebek kanadı gibi çırptırır, kimi zaman karnımızda cereyan yapan bir hava akımı biçiminde kendini gösterir. Onun sizinle nasıl konuştuğunu keşfedin ve onun sesini dinleyin. Hedeflediğiniz konuda, size söylediği yöne doğru tüm gücünüzle ve hızla harekete geçin.

    İşte o belirsiz dönemimde, tam da aradığım cevap, doğadan bu şekilde geldi. Gelen cevap, yukarıda kelimelere döktüğüm düşüncelerden çok daha öte bir şeydi. Kelimelere dökülemeyen bir ilham, bir duygu, bir bütünlük, kendinden emin bir ruh hali. İhtiyaç duyduğumuz her şeye zaten sahip olduğumuzu hatırlatan sözsüz bir ses idi.

    Sevgiler!
    Esra

    “Gelin bağa yeşiller kuşanan doğayı görün
    Her köşede bir çiçek dükkanı açan doğayı görün
    Güller gülerek sesleniyor bülbüllere:
    Susun, susarak doğayı görün.”
    – Mevlana